21.4.11

Bay Debussy'nin Enteresan Öyküsü

- vay edepsiz! dur, kaçma!
der debussy.
- özür dilerim bay debussy ama kaçmazsam yakalarsınız.
koşmaya devam ederler.
- seni karıncayiyen suratlı. elbet yakalayacağım.
- aslen termit yiyicidir onlar. karınca yemezler.
- ne demeye çalışıyorsun sen?
- karıncayiyenler karınca yemezler bay debussy. termit yerler.
dururlar.
- bir dakika. o halde neden karıncayiyen derler?
- çünkü termitler karıncaya benzerler.
debussy bir süre düşünür.
- gel buraya.
- olmaz efendim. gelirsem de yakalarsınız.
- zaten yakalayacağım. hiç değilse terlemeyelim. duştan yeni çıktım.
- spor yapmak sağlığınıza iyi gelir. üstelik bu şişko göbeğinizi yenisiyle değiştirdiğinizde bayanlara karşı şansınız artacaktır mutlaka.
- bana ha!
koşuşturma yeniden başlar.
- saygısızlık etmek istemem ama efendim, bu göbekle beni yakalamanız mümkün değil. ancak bir kaplumbağaya rakip olabilirsiniz.
- lisede atletizm takımına seçilmiştim. hala o günlerden bir kaç numara hatırlıyorum.
- nasıl seçildiğinizi tahmin edebiliyorum efendim. olduğunuz yerde dursanız bile göbeğiniz finişi görür.
- vay edepsiz.
debussy hızını arttırır. tüm gücüyle koşmaktadır şimdi.
- seni aptal hırsız. hapsi boylayacaksın küçük hergele. o kağıtların kılına zarar gelirse seni öldürürüm.
- anlaşılan bu durumda hapsi siz boylayacaksınız bay debussy.
- evet, seni de eşek cennetine yollayacağım.
debussy tüm gücüyle kovalamasına rağmen alaycı tavırla koşan hırsız peşinde başarı sağlayamayacak gibidir. dururlar.
- isterseniz bir sigara molası verin efendim. sizi beklerim.
- boşver. nasılsa hırsız peşinde koşmaya çıkarken yanıma sigara almayı unutmuşumdur.
- isterseniz bende var efendi hazretleri.
- bir hırsızın malına ihtiyacım yok. devam edeceğim.
- o halde devam edelim.
koşuşturma kaldığı yerden devam eder.
- aslına bakarsanız sizi tebrik etmek istiyorum. hantal vücudunuza rağmen müthiş bir özveri gösteriyorsunuz. çabanızı takdir ediyorum.
- sen dalga geç bakalım ibibik kuşu.
- aynı familyadan olmamıza sevindim. keza bir baykuşun endamını hatırlatıyorsunuz.
- neden bu kadar yavaş koştuğumu bilmiyorum. şimdiye kadar seni çoktan yakalamış olmam gerekirdi.
- bunun olması için rüyada rüya görmüş olmanız gerekirdi bay debussy.
pont des arts köprüsüne ulaşırlar.
- harika bir manzara değil mi efendim? fly me to the moon'u söylemek ister misiniz?
- ver şu kağıtları. sanırım seni yakalayamayacağım.
dururlar.
- haklısınız efendim. beni yakalamanız gerçekten de bir mucize olur. doğrusunu söylemek gerekirse benim de anam ağladı. ne siz daha fazla kovalayabilirsiniz, ne de ben daha fazla kaçabilirim.. gördüğünüz gibi şimdiden aramıza bir mesafe koymuş görünüyoruz.
- la mer, iberia, masques.. ve.. ve.. nocturnes. en yeni eserlerimin, tek bir insan bile duymadan üstelik, senin elinde pont des arts köprsündeki belirsizliğinin endişesiyle daha fazla zaman geçirmek istemiyorum. bunu yaparak eline ne geçecek diye sormanın da ironisindeyim, o kağıtlar elindeyken.. haydi, ver onları bana.
- pekiyi, hadi gelin alın.
- verecek misin yani?
- tabii ki efendim. ne de olsa sizin malınız.
- o zaman bütün fransa'yı bana ne diye turlattın be... densiz!
- bay debussy'le pont neuf'u izlemek herkese nasip olmaz, değil mi bay debussy?
yavaş yavaş yaklaşır debussy.
- bunun için hırsızlık yapman gerekmezdi. telefon edip anlamsız bir buluşma ayarlamaya çalışabilirdin.
- çağımızda sanatçıların ancak kendileriyle ilgili meselelerde duyarlı olduklarını duymuştum. sizi ayrı bir kefeye koymak gerek efendim. baksanıza, bu eşsiz manzarayı benimle birlikte izlemek için nasıl da koşa koşa geldiniz.
- ukalalığı bırak. ver şunları.
debussy, tam kağıtları alacakken ani bir rüzgar çıkar. çıkmasıyla birlikte debussy ve hırsız arkadaşı uçuşmaya başlarlar. notalar artık köprü üzerinde karmaşık melodiler oluşturur. debussy şaşkınlıkla bulutların tepesine çıkarken nocturnes'in tüm notaları kendisine elveda eder.

debussy'i chez georges'de kahvesini içerken tedirgin görenler o sabahki rüyasından habersizlerdir. debussy, bir yandan kahvede köpük macerasına çıkarken diğer yandan da notaların tozunu alır. le mouv'da çalan 2. piyano sonatı- 3. bölüm'le birlikte yan masadaki napoleon bonaparte hayranı ihtiyar hırlamaya başlar.
- fransa'nın taşşakları hep sağlam kalacaktır.
debussy, beklenmedik bir muhabbetin içine giriyor olduğunu hemen farkeder. ihtiyar, takma dişlerini ağzında ustaca oynatır.
- cenazemde marche funébre yerine mozart'ın requiem'ini çaldıracağım. bunu şimdiden vasiyet ettim bile. nedenine gelince; chopin de böyle yapmıştı. işte, bak evlat, ölümümde bile ona saygılarımı sunacağım. ama ne olursa olsun fransızlar hep yenilerini getirecekler. bonapart'ın dediği gibi: bunun için bir paris gecesi yeterli olacaktır.
debussy, muhabbete dahil olamayacak kadar meşgul olduğunu farkettiğinde izin isteyip lavaboya kalkar. en azından çiş molasını yerinde kullanıp; hem ihtiyacını gidermesi hem de ihtiyarın hayat hikayesini dinlemek zorunda kalması olasılığını bitirmesi bakımından bunun doğru zamanlama olduğunu düşünür. yanılacaktır.

3 dakika 42 saniye sonra geri döner. bu süre, ne işemek için kısa, ne de sıçmak için uzun bir süredir. bu bakımdan bay debussy, ya çok yavaş işemiş, ya da hızlı sıçmış olmalıdır.
- lavabonuz harika mösyö, fakat musluğunuzda bir sorun olmalı.
- hemen baktırıyorum efendim.
debussy, masasına geldiğinde lavabo musluklarından daha fazla endişelenmesi gereken bir durumla karşılaşır.
- yok! çalışmalarım!.. mösyö.. mösyö.. bakar mısınız?
- buyrun efendim?
- masamda bir dosya bulunmaktaydı, hatırlıyor musunuz?
- evet. saatlerdir beraberdiniz.
- sanırım burada bir hırsızlık olayı yaşanmakta.
- nasıl olur? burası nezih bir mekandır bayım. bu tür vakalar daha önce cereyan etmemiştir hiç. çalındığına emin misiniz?
- kendisi ayaklanıp gitmediyse...
- böyle bir ihtimalin olmadığını biliyoruz da, çok önemli miydi peki?
- ne demek çok önemli miydi! senden yıllar sonra insanlar onları dinleyecekler. belki otel partilerinde, belki tiyatro sahnelerinde, belki de burada çalınacak.
- burada çalındı zaten!
- dalga mı geçiyorsunuz! müzikal bir olaydan bahsediyoruz.
- adınızı bağışlar mısınız?
- claude.
- claude, ne?
- claude achille.
- claude achille, ne?
- claude achille debussy.
- claude achille debussy, ne?
- bu kadar.
- bakın bayım, burada kaybettiğiniz bir eşyanızdan dolayı bana bu şekilde davranamazsınız. lütfen sakin olun ve soğukkanlı davranın.
- sanata eşya gözüyle bakabildiğim sürece soğukkanlı olabilirim ama böyle bir durum söz konusu değil. üstelik, ben malımı kaybetmedim, çalındı.
- bakın bay kıloyd..
- claude.
- bay claude.. mantıklı düşünün; buraya her gün onlarca müşteri gelir. hepsi bir bardak kahve içse bu, tuvaletlerini getirir. hepsi eşyasını, ya da sizin deyiminizle malını diyelim, bırakıp işemeye gitseler..
- ben işemedim.
- önemli değil.. bu yüzden onları kaybetseler, sonra benden bunun hesabını sorsalar sizce ben bu mekanı işletme gücünden yoksun kalır mıyım, kalmaz mıyım?
- bu mantıkla eşyaları araklasanız suçlu olmayacaksınız yani.
- ne demek istiyorsunuz! şahsımı böyle bir ithamla suçlayamazsınız.
- hani, müşteri her zaman haklıydı? istisnalar var yani.
- haklısınız ve bakın ki müşterisiniz. hırsızlar her yerde. en iyisi siz polise başvurun.
- öyle yapacağım. kusura bakmayın, sizi de kırdım, fakat benim için çok değerliydi.
- önemli değil efendim. umarım bulursunuz.
debussy tam giderken kolunda bir işletmeci eli olduğunu düşünür. dönüp bakar ve teyit eder.
- ne oldu?
- hesap.
- hesap mı! az önce sizin dükkanınızda başıma gelenlerden sonra bir de hesap mı istiyorsunuz! siz bana hesap verin! bu ne lakayitlik?
- efendim; dört patatesli börek, iki açma, iki peynirli poğaça, bir tabak da elmalı kek yemişsiniz. bunlarla birlikte dört küçük çay ve iki fincan da kahve içmişsiniz. şimdi de ödemeyeceğim diyorsunuz. malınızı ben çalmadığıma göre üstelik, siz de benim malımı çalamazsınız.
- sizin pastanız, böreğiniz benim evimde çalınsaydı, siz de piyanomla bir kaç notalık deneyim yaşasaydınız ben sizden para istemezdim.
- tabii ki. bu durumda da ben sizden para istiyor olurdum.
- ne paragöz bir insanmışsınız yahu. besteler gitti diyorum.
- benim de besteler gitti, sizin midenize.
- vermiyorum.
- o halde mahkemede görüşeceğiz bay claude achille debussy.
- sikerim böyle işletmeyi lan!

bildiğimiz kadarıyla "telif hakkı" ilk kez onun tarafından gündeme taşınır. paris'in bir restoranında yemek yerken kendi eserlerinin çalındığını görür ve kızar. restoran sahibi, yediği yemeklerin ücretini istediği zaman o kararlılıkla ödemeyeceğini, çünkü kendi yaptığı eserlerle para kazanırken kendisine sorulmadığını, bu yüzden eserlerinden kazanılan gelirin yediği yemeklerin karşılığı olarak kabul edilmesi gerektiğini söyler. bu düşünceye itiraz eden restoran sahibi cevabını mahkemede alır ve adalet, claude achille debussy'yi haklı bulur.*